


UBP Genel Sekreteri ve Gazi Mağusa Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu”nun, KKTC”de eski Rum mallarının alım satımını caydırmak amacıyla Rum Meclisi’nde kabul edilen ceza artırıcı yasa tasarısı ile ilgili açıklaması:
Rum Temsilciler Meclisi, KKTC’deki eski Rum mallarının alım satımını caydırmak amacıyla cezaları artıran yasa tasarısını onaylamıştır.
Yeni düzenlemeye göre, üçüncü şahsa ait taşınmazları tasarruf eden, işleyen veya kullanan kişiler için hapis cezası 2 yıldan 5 yıla, para cezası ise 5 bin Euro’dan 10 bin Euro’ya çıkarılmıştır.
Bu yasal düzenlemeyle, Rum tarafı KKTC vatandaşlarına göz dağı vermek gibi gaflet içerisinde olması bir yana, ülkemizin inşaat sektörünü de olumsuz etkilemek gibi bir ihtiras içerisine girmiş durumdadır.
Öte yandan liderleri, milletvekilleri ve siyasi parti başkanları, basında ve Avrupa meclislerinde boy gösterip, “Biz Kıbrıslı kardeşlerimizle, bir an önce çözüm yapmak istiyoruz” diyerek, samimiyetsiziklerini aslında dünyaya haykırmaktadırlar.
Halbuki Rum Yönetimi şu hukuki gerçekliği kabul etmek istememektedir:
2005 yılından bu yana, KKTC”de Rum vatandaşlarına sunulan bir iç hukuk yolu vardır. Taşınmaz Mal Komisyonunu (TMK), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de(AİHM) etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul etmektedir. Başbakan Ünal Üstel”in de talimatıyla, yabancılardan alınan vergilerden yapılan artışla taşınmaz mal komisyonuna, son bir yıl içerisinde çok ciddi bir fon oluşmuştur. Devletimiz bugüne kadar 8000 civarında Rum vatandaşın dosyasını sonuçlandırmış, bu kişiler aldıkları yaklaşık 511 milyon sterlin karşılığında mülklerini KKTC devleti lehine feragat etmişlerdir.
Öte yandan, GKRY’nin, güneyde mülk bırakan Kıbrıslı Türklerin mülkiyet talepleri ile ilgili olarak kendilerine özgü “Vasilik Müessesesini” icat ederek, Gardiyanlık Yasasını geçirdiğini, Kıbrıslı Türkler’in güneydeki mülkiyet haklarına kısıtlama getirildiği de bilinen bir gerçekliktir.
Kıbrıslı Türkler, Güneyde yaklaşık 450 bin dönüm mal bırakmıştır. Birçok ev ve tarla, Kıbrıslı Türklerin haberi olmadan kamulaştırırken, gerek vakıflara gerekse vatandaşlarımıza ait bir çok ev ve işyeri de gerek yabancılara gerekse Rumlara kiralanmıştır. Şimdi Türk mallarında oturan veya ticari olarak işleten kişilere biz de mi cezai tedbir uygulamaya başlayalım?
Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu ile ilgili olarak, AİHM bir yandan Taşınmaz Mal Komisyonu vasıtasıyla bir iç hukuk benimserken, Avrupa Konseyi, üye kabul ettiği GKRY’ye, “kuzeyde ihtilaflı mülkler” iddiası ile insanlara hürriyeti bağlayıcı tedbirler almasına izin vermemelidir.
Kaldı ki, GKRY güneydeki Kıbrıslı Türklerin mallarını ödemeden kamulaştırıyor, izinsiz kiralıyor ve tasarruf hakkını kısıtlıyor.
GKRY’nin bu çifte standardı, AİHM açısından ilgili komite olan Hukuk ve İnsan Hakları Komitesinde, tarafımdan gündeme getirilmiş olup, konunun yakın takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararlarının AİHM tarafından etkin bir iç hukuk olarak kabul edilmiştir ve Güney Kıbrıs Yönetimi dahil Avrupa Konseyi üye ülkelerinin tümü AIHM’in kararlarına uymaya mecburdur.
Kıbrıs Rum tarafının gerçekleştirdiği tutuklamaların da hukuki dayanağı yoktur; GKRY’nin tek amacı, KKTC ekonomisine zarar vermektir.
Rum tarafı hem daha önceki tüm çözüm planlarına hayır diyor, hem de şimdi hali hazırda işleyen bir hukuk mekanizmasının işlevsizliğini iddia ediyor, meseleyi kişisel ceza davalarına götürerek aslında siyasileştiriyor.
Rum yönetiminin Avrupa da boy gösteren milletvekillerinden anladığım, tutuklamalar konusunu Rum yönetimi adeta milli bir mesele haline getirmiş durumdadır.
Rumların istediği aslında siyaseten çözülmesi gereken bir meseleyi şahsileştirip cezai davalar ve tutuklamalar boyutuna taşımaktır.
Bu hamleyi, 2009 yılında Sayın Talat döneminde federasyon görüşmeleri devam ederken Orams davasını yaratarak da yapmışlardı.
Aslında bu hukuki hamle ile, işbirliği bekleyen iki halk arasındaki uçurumu derinleştirmek, sonuçta da kavgaya sokmaktır. Bu tür hamleleri hiç bir zaman onaylamadım, şahsen sonuçsuz bir mücadele olduğunu düşünmekteyim.
Daha önceki çözüm planlarına evet deselerdi, örneğin bugün Kapalı Maraş gibi bir problemleri olmayacaktı.
Çözüm hükümleri uyarınca bu bölge onlara bırakılacaktı.
Hem önceki çözüm planlarına hayır deyip, hem de mülkiyet meselesini ben egemen anlayışıyla halletmeye çalışmak, ne İşbirliği çabalarına olumlu etki yapar ne de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile örtüşür.
Eğer geçirdikleri bu yasayı KKTC vatandaşları aleyhine icra etmeye başlarlar ise, karşılıklılık ilkesi gereği Meclisimizden bizim de bir yasa geçirip, gerek yabancılar gerekse Rum vatandaşları tarafından tasarruflarında bulundurdukları Türk malları ile ilgili cezai tedbirleri başlatma zamanı gelmiştir.