“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarına dair gerginliği tırmandırıcı adımlar atmaya devam etmektedir. Yönetimi ve refahı paylaşmak istemediğini eş zamanlı ve ayrı ayrı yapılan Annan Planı referandumunda bir kez daha gösteren Kıbrıs Rum tarafının tahakkümcü vizyonu, dönemin Genel Sekreteri tarafından da rapor edilmişti.
Değişmeyen bu tahakkümcü vizyonun etkisi altında Rum yetkililer yaptıkları açıklamalarda bir yandan şiddet yoluyla
gasp ettikleri siyasi statüyü devam ettirmek için hem ülkemizi hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlarken, öte yandan da hem Kıbrıs’ta hem de bölgemizdeki barış ve istikrarı tehdit eden gerginlik arttırıcı icraatlarına devam etmektedir.
İlgili tüm tarafların kabul ettiği üzere Kıbrıs Adası etrafındaki doğal kaynaklar, iki Halka aittir. Kıbrıs Türk Halkı’nın bu kaynaklara dair hakkı sadece maddi olarak değil, bu kaynakların yönetimine de şamildir. Kıbrıs Türk tarafı asla haklarının Kıbrıs Rum tarafınca gasp edilmesine ve Halkımız yok sayılarak bu kaynakların yönetilip tek yanlı kullanılmasına izin
vermeyecektir. KKTC olarak bu kaynaklara dair Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) gerekli imtiyazlar ve lisanslar verilmiştir ve ilgili şirket bu doğrultuda ülkemiz adına çalışmalarına devam edecektir.
Hem adamızı hem de bölgemizi ilgilendiren diğer konularda olduğu gibi Kıbrıs Rum liderliğine yaptığımız iş birliği çağrısı ve bu doğrultuda masaya koyduğumuz 13 Temmuz 2019 tarihli önerimiz geçerliliğini korumaktadır. Bu öneri tamamen kazan-kazan felsefesiyle üretilmiştir ve ortak komite kurularak iki Halka da ait olan enerji kaynakları konusunda birlikte karar verilmesine imkan verecek bir mekanizma yaratacaktır. Ancak iş birliği teklifimizi elinin tersiyle iten, gerginlik siyasetini sürdürmeye dair adımlarına devam eden Rum liderliğine gerekli yanıt elbette verilecektir.
Buradan açık çağrımızı hem Kıbrıs Rum liderliğine hem de ilgili tüm taraflara yineliyoruz, doğal kaynaklara dair iş birliği çağrımıza kulak verin ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan ve adadaki iki Tarafın eşit statüyle yer alacağı bölgesel enerji konferansı önerisine olumlu yanıt verin. AB’nin de organizasyonunda rol alacağı böylesine bir konferans, ilgili tüm taraf ve paydaşları bir araya getirecek ve farklılıkların diplomasi yoluyla aşılmasına imkan yaratacaktır. Burada AB’ye düşen bir görev daha vardır. Bu da AB’nin şımarık üyesi olan GKRY’ne gerekli uyarıları yaparak diplomasi yoluna girmelerini teşvik etmektir.
Kıbrıs Türk tarafı, hem Kıbrıs Adası’nda hem de bölgemizin refah ve istikrarı için iş birliğine her zaman açıktır. Bu pozisyonumuzu korurken hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin haklarının yok sayılacağı herhangi bir teşebbüse de izin verilmeyeceğini bir kez daha yinelemek isteriz. Rum liderliğini bir kez daha uyarmak istiyoruz, Kıbrıs Türk Halkı’nın haklarını, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanlarını ihlal edecek herhangi bir adım atmaktan imtina edin ve iş birliği çağrımıza kulak verin.”