Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Seyer tüm Dünyada COVID-19 salgınının halen daha etkili bir şekilde devam ettiğini belirterek, “COVID-19 pandemisini sonlandırmak, toplum olarak bağışıklanmayı sağlamakla mümkün olabilir. Toplumsal bağışıklık için ise aşıyı kabul etmek, aşılamada elde edilecek başarı açısından önemlidir” ifadesini kullandı.
Bireylerin bir enfeksiyon ajanına karşı bağışıklık kazanmasının temelde iki yolu olduğunu aktaran Seyer, “İlk yol hastalığa neden olan virüs veya bakteriyi almak, hastalanmaktır. Bu süreçte bağışıklık sistemi antikor üreterek o mikropla savaşacak ve bağışıklık sistemi mikrobu yenmeyi başarırsa iyileşme gerçekleşecektir” dedi.
Seyer, ikinci yolun ise virüs veya bakteri ile karşılaşmadan, aşılanarak koruyuculuk sağlamak olduğunu belirterek, “Aşılanarak koruyuculuğun sağlanması aşıların bağışıklık sistemimizi eğitmesi temeline dayanmaktadır. Dolayısı ile aşılanma, virüs veya bakteri ile karşılaşmadan, kolay, güvenilir ve etkili şekilde enfeksiyon hastalıklarından korunmamızı sağlar” açıklamasında bulundu.
Aşıların mikroorganizmaların cansız veya zayıflatılmış formlarını ya da virüs, bakteri hücresinin bir bölgesini içerdiğini anımsatan Seyer, dolayısıyla aşıların vücuda enjekte edildikleri zaman kişileri hasta etmediklerini, ayrıca hastalanma halinde ortaya çıkabilecek komplikasyonlarla karşılaşma riskini ortadan kaldırabileceğini aktardı.
Seyer, aşılara karşı güvensizliğin 1998 yılında, bir çalışma grubunun MMR (Kızamık-Kabakulak- Kızamıkçık) aşısı ile çocuklarda otizm spektrum bozukluğu arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmesinden sonra ivme kazandığını belirterek, “Oysaki tamamen uydurma verilerle hazırlanan bu yayın, yayınlanmasının ardından kısa bir süre içerisinde geri çekildi. Fakat aşılama programlarının başarısına verdiği zararın boyutu çok büyük oldu” bilgisini paylaştı.
Yapılan bilimsel çalışmalarda aşı karşıtlarının ana bilgi toplama kaynağının sosyal medya olduğunu aktaran Seyer, “Durum bu olunca yanlış, yanıltıcı bilgilerle karşılaşmaları kaçınılmazdır. Çünkü genellikle sosyal medyada bilimsel yayınlardan sadece bir kesimi ele alınarak ön plana çıkarılmaktadır” dedi.
Seyer, bilimsel bir yayını okumanın yeterli olmadığını kaydederek, yeterli bilgi donanımına sahip olarak, söz konusu veriyi analiz etmenin de gerekli olduğunu söyledi.
Aşıların bizlere modern bilimin olağanüstü hediyeleri olduklarını söyleyen Seyer, “Geçmiş yıllarda aşı geliştirme sürelerinin uzunluğunu baz alarak, pandemi esnasında kısa sürede geliştirilen aşılara güvenmemek, yanlış bir yaklaşımdır. Aşılar bu acil durum sırasında, küresel bilimsel işbirlikleri ile kısa sürede kullanıma sunulabildiler” şeklinde konuştu.
Seyer, birçok bilimsel araştırmanın aşı karşıtlarının aşılarla ilgili bilimsel verileri reddettiklerini, aşılanan kişilerin tecrübelerini göz ardı ettiklerini ve aşılarla ilgili bilimsel veriye dayanmayan komplo teorilerini benimsediklerini ortaya koyduğunu da sözlerine ekledi.
Riskler her zaman her koşulda mevcut olduğunu belirten Seyer, araç kullanırken, sağlıksız gıdaları tüketirken ya da radyasyon yayan cihazları kullandığımızda, antibiyotik tükettiğimde de risk aldığımızı hatırlattı.
Seyer, kullanılan en basit ilacın dahi her kişiye farklı yan etkisi olduğunu belirterek, SARS-CoV-2 aşılarının çok düşük yüzdeliklerdeki olası yan etkilerini gözümüzde büyütmek yerine, faydalarına odaklanmanın önemine işaret etti.
Küresel olarak bir virüse karşı ortak bir mücadele verdiğimizi kaydeden Seyer, aşı karşıtlığının bu pandemi döneminde, başarıya ulaşmanın önünde büyük bir engel teşkil etiğini kaydetti.